10 Mart 2014 Pazartesi

Anne Baba Dükkanı

İlk çocukluk döneminin en büyük kahramanıdır anne ve babamız. Onlarla vakit geçirmek, onlardan takdir cümleleri duymak paha biçilemezdir.
 
Ama bir de yemek konusunda çok ısrarcı olmasalar,sebze meyve ithalatçısı gibi davranmasalar, abur cuburlar konusunda özgür, kural koymak konusunda eli sıkı olsalar... Daha ne!
 
Çocukluğun muzip dünyasında her şeyi mümkün kılan coğrafyada, bir dükkan olsa.. Olsa da, sıkıldığımız zaman onların didaktik tavırlarından, eskisini götürsek, yenisini alsak Anne Baba Dükkanı'ndan..
 
Francesca Simon'ın kitabı işte tam da bunu anlatıyor. Vır vır da vır vır, dır dır da dır dır... sesleri ardından Ava, anne babasının pılı pırtısını toplayıp soluğu bu dükkanda alıyor. Başka çocuklar tarafından bu dükkana bırakılmış ebeveynler arasından kendine yeni bir anne baba aranırken "Promosyon-Seç Karıştır-Seri Sonu" bölümünü geçiyor. "Bol Harçlık Verenler" le "Şekerleme Serbest"ler arasından geçiyor. İşte aradığı anne baba burada.
 
Burada mı, yoksa her şey bir yanılsama mı?
 
 
Hem çocuk için hem de ebeveynler için bir öz değerlendirme fırsatı sunan kitap, aynı zamanda kural koyuculuğu sorguluyor. 
 
Ebeveynler durmaksızın kurallar koyar ve çocuklar başta kayıtsız şartsız kabullendiği bu kuralları sorgulamaya, duvarları yoklamaya başladığı an çatışma başlar ve kuralların neden konulduğunun açıklaması çocuğun zihninde hep havada kalır.
 
Simon, Anne Baba Dükkanı'nda zihindeki bu soru işaretlerini rafa kaldıracak ciddiyette ama ironik bir yaklaşımla; çocuğa, konulan  kuralların mantığını anlatıyor.
 
Hem de bunca şeyi; göze batırmadan, yazını didaktik bir  söyleve dönüştürmeden eğlenceli bir dille yapıyor.
 
Hem çocuk hem yetişkin gözüyle okunması gereken şahane bir kitap.. Hem eminim ki kitabı okuduktan sonra anne-babanıza/çocuğunuza şöyle sımsıkı bir sarılmak isteyeceksiniz.

Anne Baba Dükkânı   

Özgün Adı: The Parent Swap Shop
 
Yazan: Francesca Simon
 
Resimleyen: Pete Williamson
 
Çeviren: Bahar Siber

Yaş grubu: 5+

İletişim Yayınları, 2012, 80 sayfa, karton kapak

7 Mart 2014 Cuma

Küçük Oyunbazların "Hayal Gemisi" Çalışmasından Notlar

Her biri birbirinin hemen hemen aynı büyüklükte kutudan evlerde yaşayan insanların ülkesindeydik bu hafta, küçük oyunbazlarla. Her gün sabah aynı saatte uyandıkları, aynı şeyleri yaparak dışarı çıktıkları birer küçük makinayı canlandırdık.

 "İyi ama neden hep aynı şeyleri yapıyoruz?" dedi içlerinden biri. Evlerinden çıktılar, ceplerine en büyük hayallerini koydular..
 
Denizi gördü sonra biri ve üzerinde giden değişik kutular gibi cisimleri..
  
Hemen ondan bir tane de biz yapmalıyız dediler ve yaptılar kendi hayal gemilerini.. Yolculuk düş ülkesineydi; yol uzun, yük ağırdı ceplerde..
 
Hayallere giden yolda neleri zorlayabilirsin, insan neden hayal eder ve neler hayal edilebilir sorularının yanıtlarını aradık atölye boyunca.
 
Meraklandığında "cıss" diye engellenen, soru sorduğunda "karışma bakalım sen!" diye susturulan bir kültürün kodlarını hemen değiştirmek çok mümkün değil kabul ediyorum, hayal yolculuğunda.. Fakat  onların ülkesinde "her şey mümkün"..
 
İnatla, ikna olana kadar, coşku dolu ve dünya o şeyin etrafında dönüyor gibi kesintisiz istemeleri bundan sanki..
 
Hep diyorum, çocuk büyütmek bir sanat.. Heykeltraşla aynı işi yapıyorsun ama malzemenin değişim şansı yok; bu olmadı, yenisini alayım ihtimali yok..
 
Paketten ne çıkarsa onu, zihindeki resimle birleştirme uğraşıyla geçiyor uzun zamanlar..
 Ama ilk kazanım paketten çıkan kivi, elma, muz da olsa; çiğ bir patates de olsa önce kabul etmek elde olanı, sonra heykele devam etmek, olabildiğince..
Ruhlarındakini örselemeden, incitmeden. 
 Çünkü onlar buldukları her hazineyi ilkin, bizimle paylaşmak istiyorlar...
Ve bizim hayallere gidiş yolculuğunda, bir makinaya dönüşmemek için, onlardan öğrenecek çok şeyimiz var..

Siz Hiç "Büyük Sözcük Fabrikası"nın Ülkesine Gittiniz mi?

Sözcük Fabrikasının ülkesinde, insanların sözcük alabilmek için çok çalışmaları gerekir. Çünkü sözcükler parayla satılır.
 
Çok parası olanın söyleyecek çok sözü varken, yoksullar şehir çöplüğünden sözcük eşelerler.
 
Yazar Agnes de Lestrade, sözcükleri eşeleyerek "yok"ların altından çıkan "var"lıkları, değer vermenin yanında değer bilmeyi ; sevgiyi, gerçek sevgiyi öylesine güzel anlatmış ki .. Kitabın çeviri hatalarını bile görmezden gelebiliyorsunuz okurken.
 
Çocukların diliyle büyük dünyasının acımasızlığı ama; "çocukluk" her şeyle başa çıkmanın yolunu buluyor işte. Onlar için dur yok, durak yok çünkü..

Valeria Docampo'nun muhteşem çizimleriyle görsel bir şölene dönüşen bu kitap tam oyunbazlara göre, yaş sınırı olmadan hem de :)

Sevgi Bahçem Anaokulu'nun Şen Şirinleri

Bu gün Oyunbaz, yine çocuk kahkahalarıyla çınladı. Sevgi Bahçem Anaokulunun minikleri misafirimizdi.
 
Önce Aytül Akal'ın "Ormandaki Apartman" masalının sınırlarını zorladık dramayla..Yazarların ucu bucağı yok sanırdım dramayla, çocukları derinlemesine tanıyıncaya kadar. Onlarla oynarken, bir masalın ne kadar çok son-ucu olabileceğini görüyorum. Gördükçe bu son evet, diyorum, bu kadar.. Ama olmuyor, sınırsıza bir ek oluyor sadece her yeni grup..
 
Sonra kuklalarımızı yaptık. Oynattık. Kuklaların dilinden konuşmanın keyfine vardık.
 
Her yeni gelen grup, her eklenen oyunbaz; biraz daha çoğaltıyor bizi, teşekkürler Sevgi Bahçem şirinleri :)

2 Mart 2014 Pazar

OYUNBAZ'dan

Mekanı güzelleştiren biraz da ruhudur, duvarlarına sinen çocuk çığlıkları mesela..

Ya da Lüzumlu İşler'le uğraşırken Gaye Ablamız yanağına kondurulan sıcacık bir çocuk öpüşüdür..
 
Dokunuştur; önce boyaya, sonra kuklaya ve hayata.. Bir tahta parçasına can üflemektir canımızdan..

Mekanın ruhu, biraz da yaşamın ruhudur. Hayallerimizin renkleriyle boyarız duvarları çünkü ve onların ipleriyle öreriz yaşam coşkumuzu..
 
 
Yola çıkarken en büyük amacımız sesimize ses bulmaktı; çığlık olmaktı; sessizliğe en çok.. Yeniden  okumak, yeniden yazmaktı bildiklerimizi sizin bildiklerinizle yeni baştan..