7 Mart 2014 Cuma

Küçük Oyunbazların "Hayal Gemisi" Çalışmasından Notlar

Her biri birbirinin hemen hemen aynı büyüklükte kutudan evlerde yaşayan insanların ülkesindeydik bu hafta, küçük oyunbazlarla. Her gün sabah aynı saatte uyandıkları, aynı şeyleri yaparak dışarı çıktıkları birer küçük makinayı canlandırdık.

 "İyi ama neden hep aynı şeyleri yapıyoruz?" dedi içlerinden biri. Evlerinden çıktılar, ceplerine en büyük hayallerini koydular..
 
Denizi gördü sonra biri ve üzerinde giden değişik kutular gibi cisimleri..
  
Hemen ondan bir tane de biz yapmalıyız dediler ve yaptılar kendi hayal gemilerini.. Yolculuk düş ülkesineydi; yol uzun, yük ağırdı ceplerde..
 
Hayallere giden yolda neleri zorlayabilirsin, insan neden hayal eder ve neler hayal edilebilir sorularının yanıtlarını aradık atölye boyunca.
 
Meraklandığında "cıss" diye engellenen, soru sorduğunda "karışma bakalım sen!" diye susturulan bir kültürün kodlarını hemen değiştirmek çok mümkün değil kabul ediyorum, hayal yolculuğunda.. Fakat  onların ülkesinde "her şey mümkün"..
 
İnatla, ikna olana kadar, coşku dolu ve dünya o şeyin etrafında dönüyor gibi kesintisiz istemeleri bundan sanki..
 
Hep diyorum, çocuk büyütmek bir sanat.. Heykeltraşla aynı işi yapıyorsun ama malzemenin değişim şansı yok; bu olmadı, yenisini alayım ihtimali yok..
 
Paketten ne çıkarsa onu, zihindeki resimle birleştirme uğraşıyla geçiyor uzun zamanlar..
 Ama ilk kazanım paketten çıkan kivi, elma, muz da olsa; çiğ bir patates de olsa önce kabul etmek elde olanı, sonra heykele devam etmek, olabildiğince..
Ruhlarındakini örselemeden, incitmeden. 
 Çünkü onlar buldukları her hazineyi ilkin, bizimle paylaşmak istiyorlar...
Ve bizim hayallere gidiş yolculuğunda, bir makinaya dönüşmemek için, onlardan öğrenecek çok şeyimiz var..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder